cogunluk sözcüğünün zıt anlamlısı nedir?


cogunluk kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : azınlık

<< çoğul çok >>









android-uygulamamiz-yayinlandi


sanalsözlük'te azınlık kelimesiyle ilgili ne demişler ?

bu kelimeyle ilgili sanalsözlük'te yaklaşık 2 sayfa içerik bulunmaktadır.

  1. her zaman doğru ve haklı olduğu savlanan kemmiyet, benzer türü oluşturanların sayıca fazla olan kısmı.
  2. türk insanını ikna etmekte kullanılan yegane psikolojik silah. (bkz: yüzde birçoğu)
  3. azınlığın dışında kalan.
  4. yönetmenliğini seren yüce'nin yaptığı, 15 ekim 2010'da vizyona girecek olan film. oyuncu kadrosunda; erkan can, settar tanrıöğen gibi usta isimler yer almaktadır. film; yönetmenin ilk filmi olup, antalya'da altın portakal'ın adaylarından biridir. konusunu da yazalım tam olsun; Mertkan, babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar, arkadaşlarla alışveriş merkezlerinde sağı solu keser, arabayla turlar. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ne var ki babası Gül'ün kökeni konusunda şüphecidir. Ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar, babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur.
  5. 2010 Altın Portakal Ödüllerinde en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini kazanmış filmdir. En iyi yönetmen Seren Yüce, En iyi erkek oyuncu bartu küçükçağlayan olmuştur.
  6. gidilip görülen, kalitesini konuşturan filmdir. yönetmeninden set görevlisine hepsini tebrik ederim. çok iyi bir iş yapmışlar.
  7. çoğunluk, yalnızca bir azınlık tarafından izlenecek yerel görünümlü evrensel bir film. ki sinema sanatını icat edenlerin ruhuna rahmet okutacak cinsten. taş gibi sert, buz gibi soğuk... ne hayatlar yaşanıyor memlekette, ne ruhlar söndürülüyor, sevgisizlik nasıl büyüyor filan... adamlar yapmış abi, üstelik japon da değil. e ne duruyorsun güzel kardeşim, kıçını kaldır da, kal git sinemaya. adamlar para kazansın, yeniden düzgün filmler çeksin.
  8. (bkz: seren yüce)'nin türk orta aile yapısını büyük bir ustalıkla anlattığı filmidir. baskıcı bir baba ve zaman içerisinde git gide ona benzemeye başlayan bir oğul. çocuklarının ve eşinin duygu eksiklğinden yakınan ve bir çok gece karanlık mutfakta ağlayıp duran bir anne. hikaye son derece gerçekçi ve oyunculukların kalitesi de eklenince buna, film müthiş bir tat bırakıyor insanda.
  9. hakkında "ya hepimiz mertkan'sak" başlıklı bir toplumsal cinsiyet rolleri temalı eleştiri yayınlanmış sıkı film: http://jiyan.us/2010/10/2...tkansak-sarphan-uzunoglu/
  10. (bkz: esme madra) (bkz: gül)
  11. ataerkil toplum yapısının, türkiyede çoğunlukla rastlanan bir örneğini göstermiş olan filmdir. güzeldir, ancak yüzeysel ve basit bir şekilde anlatılmıştır.
  12. --spoiler-- etrafımda bulunan pek çok işsiz güçsüz ve boş yaşayan genç arkadaşımı anlattığını düşündüğüm film. çocuğun tek yaptığı kendine sülük gibi yapışan "kanzi"lerini arabayla gezdirmek, hayvan gibi yemek yemek, ara ara içki içmek ve uyumak. bomboş bir hayat. kimseyi önemsemeyen, kendisini sevenlere bile değer vermeyen, seksist, duygusuz... ayrıca da o silahla gebze'de vuracak kendini. bence. --spoiler--
  13. o kadar burnunuzun dibinden bir gerçeklik sunar ki bu film, eğer gerekli iç hesaplaşmayı yaparsanız hepimizin ne kadar mertkanla benzer özellik taşıdığımızı, mertkanın ne kadar bizden olduğunu görürsünüz. Mertkan korkularımız, aile ve toplum baskısına karşı boyun eğişimiz, paranın kulu seksist düşünce yapısının neferi olduğumuzu açıkça ortaya koyar. *
  14. rahatsız edici derecede "gerçek" bir film. bugün palto film günleri kapsamında sinema anadolu'da izleme şansı buldum. mertkan sonunda çoğunluğa uyumlanır. mutlu gibidir.
  15. fikirlerinin kurallar olarak belirlenen topluluktur. (bkz: sinir bozan mantık hataları)
  16. bizden bir film. gördüklerimize pek yabancı değiliz. filmdeki birçok sahneyi kendimiz yaşamamışsak bile yaşayan birilerini mutlaka tanıyoruzdur. sessizce, gürültü patırtı yapmadan anlatıyor ama iyi anlatıyor.
  17. iyi film, sıkı film, iyi bir yapım *, aynı bornova bornova tarzı iyi çizilmiş tipler, gerçek tipler olmasından kaynaklı buda, oyunculuklar da tabi, parantez içinde settar tanrıöğen.. ama eksik bence. mesela ben baş abinin o kadar da iyi olmadığını düşünüyorum oyunculuk konusunda,böyle dur, böyle bak demişler, bakmış gibi, keza çekim ve görüntü kalitesinin de türkiye standartlarında son çekilen filmlere göre kötü bile. bir üç maymun değil, bir kosmos değil. şunu da eklemeden geçemiycem, türkiye de kaliteli bağımsız hangi film varsa kıyısında köşesinde feridun koç var. bu adamı seviyorum.
  18. ortama ayak uydurma sendromunu anlatan iyi bir filmmiş. *
  19. aynen benim hayatımı anlatan bir film. izlerken hem duygulandım hem güldüm.
  20. yeni sinemacılar dalgasından seren yüce 'nin 2010'da fazlaca ses getiren hatta bu sesi 2011'de de devam ettirecek olan gerçekçi ve başarılı filmi. şu yeni sinemacılar derken nuri bilge ceylan , semih kaplanoğlu , zeki demirkubuz , yeşim ustaoğlu , derviş zaim , reha erdem gibi 95 sonrası sinemamızdaki gelişmeye ivme katan yönetmenlerin izinden giden özcan alper , seren yüce , aslı özge , mahmut fazıl coşkun , özgür doğan - orhan eskiköy , hüseyin karabey , pelin esmer ve ilksen başarır gibi yönetmenlerin çoğu ilk filmlerin de başarılı yapımlar ortaya koyuverince önceki saydığım isimlerle etkileşim halinde yeni bir dalga sinema akımıyla karşı karşıya kaldık. genelde çok gişe beklentisi olmayan böylece ticari filmden uzak bir dalga bu. fakat başta türkiye'de olmak üzere dışarıda da ilgilenen sinemasever ciddi bir kitlenin bu kendi halinde ve toplumsal realiteden köklerini alan yapıtlara kayıtsız kalmadığını betimleyeyim. filme gelirsek, öncelikle izlenmeyi köküne kadar hak ettiği kanısındayım. özcan alper'in ilk uzun metrajlı başyapıtı sayılabilecek sonbahar 'dan sonra yakın zamanda izlediğim en olmuş filmlerden birisi çoğunluk! film ataerkil toplum yapısı ve burjuva sayılabilecek ailenin yozlaşması babında ilerliyor. bu ailenin dışarıya verdiği toplumsal refleks çoğunluğa uygun şekilde devam ediyor. bir toplumsal çoğunluğun resmi dışarıya duygusal mana da kapalı olduğu gibi milliyetçi ve ötekileştirmeye dayalı bir kronik rahatsızlıktan besleniyor. baba, sorunlarını maddi gücüyle çözerken oğlunun tanıştığı kıza karşı etnik köken ayrımına dayanarak önyargı içerisinde davranış takınıyor. mertkan'dan acil tarafından bir ayrılık istiyor. mertkan film boyu babasının izinden giderek benzer davranış şekilleri sunuyor. babayı ve gücü model alma var yoğun tarafından. anne evde duygularına ket vurmayan tek birey. evdeki iletişimsizlikten yorulmasına rağmen annelik görevini aksatmadan yapmakta. fakat başta kocasından sonra da oğlundan gösterdiği ilginin yarısını dahi alamıyor. uzun geceler bitmiyor. mutfakta ağlanıyor, yemekte klasik serzeniş ve sitemler birbirine karışıyor. babanın etnik milliyetçiliği hatta konulara önyargı ekseninde müdahil olması sadece salt bir milli duygudan bağımsız (vatan-millet- sakarya mevzusu) ötekileştirme hastalığı, türkiye'nin doğusundaki terör olaylarına binaen hassaslaşma, (asker koruyuculuk) ve daha da mühimi kesinlikle burjuvanın paranın getirdiği rahatlıktan her istediğimi yaparım yozlaşmasına denk düşmekte. hepsi var ama ağır olarak bir yozlaşma var. parasal materyal, duygusal yoğunluğu ve insan olma erdemini silip süpürmüş. tabi bunlar olurken baba rolündeki vavien'de de izlediğimiz settar tanrıöğen 'in başarılı oyunculuğuna ayrıyetten değinmek gerek. hakikaten iyi iş çıkarmış. malum arkadaşı necip, bol bol askerliğe gitmeyi öngörücü hükümleriyle babayla adeta göt tokuşturmakta. mertkan'ın basit hayatı geniş açıdan aileden soyutlanamasa da filmin ilk karesinde mertkan'ın küçüklüğünde de evdeki hizmetçiye tekme atışını görmemizle eksen biraz kayıyor ister istemez. sanki bu davranış benzerliği/ model alma paradoksu filmle beraber ilerleme sürecine dahil olmamışta mertkan en baştan zaten sorunluymuşa geldi filmin ilk karesiyle beraber. burda duygusal eksiklikte küçük yaşlardan itibaren bir oluşuma vurgu var belki de. ilk tanışmada gül'ün mertkan'a onu çok yakışıklı bulduğunu söylemesi mertkan'ın o zamana kadar pek beğenilmemiş olduğunu içsel dünyasında yaşamasıyla daha da anlam kazanıyor. gül'e eğilim bu ruhsal olarak beğenilmenin verdiği tepkiden doğduğu aşikar. fakat kati olarak bir yoğun sevgi durumundan gene de bahsedemiyoruz. gül için durum biraz daha farklı. çünkü, gül van'dan kopup gelmiş sosyoloji'de okuyor, okuması için para kazanması icap ediyor. bunun için de çalışmaya çabalıyor. ve van'a tekrar dönmeye pekte niyeti yok. çalışarak okumaktan memnun. ve mertkan'a mertkan'ın olduğundan daha fazla abayı yakmış durumda. seren yüce, gül karakterini açımlarken çalışarak okumanın ötesinde felsefik yargılamadan ve kültürel düzeyden kaçınmış. sadece bir sahne de çalışıp çabalamasına binaen ev arkadaşı küçük kızın selpak satmasına çalışmak ifadesini keskince koyması kısmen de olsa yaşamın zorluğunun üztesinden gelmeye uğraştığını anlatıyor. fakat aynı gül, hayalini yakışıklı bir erkekle evlenivermek olarak aktararak bahsettiğim felsefik yapının uzağında kendine yer açıyor. gül'ün arabada beni bırakma derken sanki van'a zorla götürüleceğini biliyormuş edasında olması da ayrı alem tabi. mertkan'dan hayatına dair bir çıkış yolu arıyor. filmin asıl başarısı karakterler ekseninde toplumsal kutuplaşmamıza ve bu kutuplaşmamızın istemeden mağduru olanlara değinmesinde şüphesiz. ötekileştirme ve toplumu derinden kamplara ayırmayı kendine bir yaşam felsefesi olarak atfetme üzerinde asıl düşünülmesi gereken. çünkü mertkan'ın babasını model alması zaman gelimi çalışan ameleye selam vermemesi çerçevesinde arkasından kürtçe konuşulduğu için hor görmesine kadar uzanabiliyor. etki-tepki ve özeleştri mekanizması sağlıklı tutulamadıkça kamplaşmalar peşisıra oluşveriyor. birbirinden nefret eden kitlelerin tohumu elimizle atılıyor. önce karşıya korku veriliyor patron halet-i ruhiyesinde. sonra korkuluyor. baba etnik ayrımcılık dışında burjuvazi yozlaşmayla taksicinin beter olmuş arabasını dahi adam akıllı yaptırmıyor, yasak savıyor. bunlar bir şekilde mertkan tarafından içsel pişmanlık tohumlarının içeriyi ruhu kemirmesiyle adil davranmamanın verdiği karamsarlık olarak dışa vuruluyor. tabi model almayla robot oluverme hayata 2-0 yenik başlama aynı zamanda. bunun da altı koyu kalemle çizilmiş. baba, onu bunu haksız yere dövedursun araba kırıp döksün. emniyette iş bitirsin. gücü layıkıyla babadan oğula bıraksın. ne de olsa güç babadan oğula geçmekte sınır tanımıyor. aklıma filmin 50. dakikasında münir özkul 'lu aile filmlerimizden birisi geldi. seren yüce'ye bunu sormak isterdim. acep var mı bir esinlenme? orda da oktay babasını model alarak robotlaşıp hayata tutunmanın zorluğunu yaşıyordu. yıllar evvel ki sıcak bir film işte. sözün kısası, izleyin, izletin! türk sinemasının ufkunun genişlediğini tekrardan görün. böyle filmlere ihtiyacımız var. toplumsal realite izletiyor kendisini. edit: sevişme sahnesini bağımsız sinema ürünü olarak bir yerlerden anımsıyorum galiba. az biraz ananı'da havasında. apar topar.hemen akabinde tuvaletteki havlunun kirliliğine gittim. gözden kaçmıyor. edit 2: vapurdan doğayı çevreyi her yeri izlemek güzeldir! edit 3: hizmetçinin ölümünün sadece kadın için mana taşıması evdeki ruhsuzluk ve doygunluğu destekliyor. sadece, allah rahmet eylesin yani! o kadar. insan ayrımında son nokta bu kadar. üstelik kötü kokuyor, kırsal insanından çok şey beklenemez hatta çocuğuyla trajik bir şekilde ölse yıllarca emek verse bile. 10 üzerinden 8!
  21. 2010 yapımı, Venedik'ten Hindistan'a geniş bir yelpazede kazandığı bol ödülle dikkat çeken seren yüce filmidir. bartu küçükçağlayan, esme madra, settar tanriöğen filmin başlıca oyuncuları. --spoiler-- Film, artık askerlik çağına gelmiş Mertkan' ın etrafında şekilleniyor. Açık öğretim öğrencisi, babasının şirketinde getir-götür işlerine bakan Mertkan, istanbul' un "avantajlı" kesiminde yer alan ailesi ile donuk bir hayat yaşamakta iken bir kafeden tanıdığı Gül ile arkadaşlık kurmaya başlıyor, tabi bu arkadaşlık daha sonra ilişkiye doğru sürükleniyor. Gencimiz "adam olmasını" isteyen babası, yılları boşa geçirmiş annesi, orta katmana tutunmuş günümüz genci (!) arkadaşları ve doğulu olması nedeniyle ne gencimizin babası ne de arkadaşları tarafından hoş karşılanmayan kız arkadaşı ve her karakterin beraberinde senaryoya eklediği sorunları ile kapkara bir tabloya hapsolmuştur. --spoiler-- filmle ilgili sorulması gereken temel soru şu olmalı : Bolca gerçek karakter ve başı-sonu olmayan bir hikayeyi çok başarılı bir aktarım, sizin film zevkinize uyuyor mu? Eğer bu noktaya rağmen çok gerçek ve her detayında bir çıkarımda bulunabileceğiniz bir film arıyorsanız, Çoğunluk'u izlemeyi kaçırmayın. referans alanlar için belirteyim filmin imdb puanı 7,5 . alıntı ve daha fazlası : http://antifa-kutay.blogs...ak-cogunluk-majority.html
  22. 43. siyad ödüllerinde en iyi senaryo ödülünü almış film. sonuna kadar haketmiştir. hatta en iyi film ödülünü de kosmos filminden daha çok hakediyordu.
  23. fazla söze gerek yok; sonuna kadar izlenir.
  24. çok gerçekçi, bir o kadar da boş bir film. bitince kocaman bir "eeeeeeeee?" çekiyorsunuz. Film müteahhit bir ailenin yaşamını çok gerçekçi yansıtıyor. Sanırım ödülleri de burdan almış. Ama filmin sonuna kadar ne olacak diye bekliyorsunuz, hiçbirşey olmadan bitiyor. Filmin gerçekçiliği yanında bize anlatacak bir hikayesi olsaydı daha da güzel olurdu. Umarım bu tarz filmler daha iyilerinin gelmesi için basamak olur ve ilerde çok daha güzellerini çekerler.
  25. an itibariyle yeşilçam ödül töreninde 'en iyi film ödülünü' almış bir yapıttır...

senin cogunluk kelimesiyle ilgili yorumun ne ?

Sitemap