ağır sözcüğünün zıt anlamlısı nedir?


ağır kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : hafif, acele

<< ağdalı ağırbaşlı >>









android-uygulamamiz-yayinlandi


sanalsözlük'te hafif kelimesiyle ilgili ne demişler ?

bu kelimeyle ilgili sanalsözlük'te yaklaşık 3 sayfa içerik bulunmaktadır.

  1. tam olarak anlaşıl(a)mayan şeyler için de kullanılır. zor sindirilen kitaplar, dergiler bu şeylerdendir.
  2. arzdaki yer çekimi standartlarına, newton teoremine göre olduğundan ya da göründüğünden daha çok olan şey. ağır nesne, ağır kişi, ağır söz vs.
  3. (bkz: agir roman)
  4. kelimenin doğru telaffuzu; "ağar" şeklindeymiş.
  5. dün kullandı bu kelimeyi bi çocuk, bi yeniyetme denize atlamadan önce; sorusunun içinde arkadaşına. önce anlamadım, duyamadım kelimeyi, anlam veremediğimden değil. hemen sağ omzumun gerisindeydi, diğer 5 arkadaşı çoktan atlamıştı denize. hepsi çivileme biri hariç. 14-15 yaşlarının havalarına rağmen, hepsi çivileme atladı. umursanmadığını artık balığın, çivinin, kırlangıcın düşünebilirdim ki; düşünmedim. 3 yıldır görüyorum onları, bu 14-15likleri. hala önemli onlar için, o yaş için. kayanın üstüne çıkmak, yüksekten atlamak, çok su çıkarmak ya da dimdik dalıp çıkmak. saçlarını yana savuruşlarından sudan çıkınca, anlayabiliyorum. bi de etraflarına bakışlarından; kim gördü kim izledi. şu kız, şu amca, şurdaki abi ?sonra önüme geldi çocuk. son arkadaşı da atladı, o kaldı geriye tek. denize inen demir merdivenin yanında durdu, ben yokmuşum gibi söylendi. hadi bismillah haydi allah dedi bi kaç kez; mahalle ağzıyla. sanmam bi yönelimi olduğunu, hormonlarının onu yönlendirdiği kızlardan başka. hadi oğlum diye bağırdı bi iki kere arkadaşları. sonra kendi alemlerine daldılar. bakmadılar hiç ona, rahat etti sanırım o da, bekleyip düşünüp söylene söylene atladı. ben orada yokmuşum gibi izledim onu. atladı, hızlıca yüzdü, gitti arkadaşlarının yanına.- su derin mi?- yok yok değil, atla bi şey olmaz.- ayağım yere değer mi, ben ağırım ya ?- yok lan derin. atla sen, değmez ayağın yere.
  6. okunuşu "aar" şeklinde olan kelime.
  7. yalnızlık demek yahuthayal kurmak gibikimsenin yokluğundan daha ağırtek başınaonun yokluğudaha ağır bi yalnızlık,çıt çıkmaz ya hanine evde, ne dışardacaddelerinden bilegeceler boyu kimse geçmez,kediler başka teraslarda,köpekler başka sokaklarda gezerdaha ağır bir kimsesizlik...aşk.
  8. söz konusu kokuysa, keskin anlamına gelir.yemekse, sindirimi güç, hazımsızlık yaratan anlamını taşır.uykuysa, derin anlamına bürünür.
  9. eve girdikten sonra oldu ne olduysa. ondan öncesi sıradan bir gündü işte. sabah işine gitmiş, öğlene dek çalışmış, yemek yemiş ve eve gelinceye dek yine çalışmıştı. ne patrondan azar işitmiş ne de üç çocuklu ailenin geçim telaşıyla ilgili yakınmalara muhatap kalmıştı. işi erken bitince, fatura yatırma bahanesi ile işten erken çıkmış ve evde almıştı soluğu. üstelik migren ağrılarından hiç de eser yoktu gün boyu. aslında o koltuğa gömüldüğünde tek hatırladığı üzerine çöken ve dayanılması güç ağırlık hissiydi. ne olduğunu anlaması oldukça uzun sürecek ve bu hali ona anlatacak başka insanlara ihtiyaç duyacaktı. evet başka insanlara, çünkü bu aralar kendi kendisiyle fazlaca konuşmaya başlamıştı ve bu geveze dostunun sağlıklı tespitler yapabileceğine hiç ihtimal vermiyordu. kaldığı ev eskiydi. döşemelerden çıkan sesler komşuları tarafından duyulabilecek düzeyde olduğu için ses çıkaran yerlere işaretler koymuştu keçeli kalemle. bir tür mayınlı bölgede yürüme hissi bir yandan sıkıcı evin havasına küçük heyecan rütuşları yaparken, diğer yandan eve habersizce girecek art niyetlilerin hareket kabiliyetini de baltalayacak ve evin güvenlik ihtiyacına hizmet edecekti. fakat salonun köşesine, koltukların arkasına kurulmuş yemek masasına ve masanın yanında arzı endam eden dolap soytarısına yapacak bir şey yoktu. zira tahta kuruları yapacaklarını yapmış, canım mobilyaları kevgire çevirmişti. mutfak, banyo, tuvalet derken geriye sadece bir oda kalıyordu, ki yatak odası olarak kullandığı bu odada çift kişilik bir karyola ve gömme dolaptan başkaca bir eşya yoktu. evet evin tek lüksü yayla kıvamındaki ikiz yataktı. gözünü açtığında yatakta uzanıyor buldu kendini. uyarı zili çalmadığına göre henüz kalkması gereken zamandan erken kalkmıştı ve şekerleme yapmaya dilediğince vakti olacaktı. bir de şu migreni tutmamış olsa ! yan dönüp ikinci uykuya dalmaya niyetlendi ama dönemedi. çünkü yatak sona ermişti ! dönmeye çalışırken dirseği yatağın dışında kalmış, yetmemiş gibi diğer kolunda bir acı hissetmiş ve istemeden bağırmıştı. gözünü iyice açıp etrafına bakındığında ise bağırtıyı duyan hemşirenin koşturan adımlarını fark etti. yatakta eski pozisyonuna dönüp etrafına bakınca, koluna serum bağlanmış bir halde hastanede olduğunugörerek şaşkınlığın ilk aşamasına adım atmış oldu. -iyi misiniz ? bağırdığınızı duydum. +iyi miyim?! ha, kolum acıdı o yüzden. serumu yeni fark ettim.-tabi buraya geldiğinizde kendinizde değildiniz, normaldir. bu arada iki gündür buradasınız. başınız nasıl?+iki gün mü?! ah başım çatlayacak gibi. migrenim azdı yine.-migrenden değildir o. siz o gün olanları hatırlıyor musunuz?+o gün... en son koltuğa oturduğumu ve üzerime bir ağırlık çöktüğünü hatırlıyorum ama ondan sonrası yok!-komşularınız duymuş gürültüyü. ne oluyor diye kapınıza gelmişler.kapı açıkmış o sırada. kapı açıkmış ama içeri girerken zorlanmışlar. kapının açılmasını engelleyen şeyin, kapının önünde yatan hırsız olduğunu sonra anlamışlar.+hırsız mı ? ne zaman girmiş hırsız?! hem ne gürültüsü?-buraya gelen polis söyledi. mahalleye dadanan bir serseriymiş.eski ev olduğunu görünce değerli bir şey bulurum sanmış. +(sanmış!?)-sizi takip etmiş önce. kaçta girip çıktığınızı, evde kaç kişi kaldığını not etmiş. üzerinden çıkan not defterinde yazılıymış hepsi. o gün tesadüfen siz eve erken gelmiş bulunduğunuz için içeride kalmış ve telaşla salonda saklanmış. +salonda saklanacak çok yerde yok hani. ha doğru dolap var.-yok dolap değil masanın altına saklanmış. siz de gelip tam önüne arkanız dönük şekilde oturmuşsunuz. onu da bizim hastaneye getirmişlerdi, anlattı küfrede küfrede. ağzı pis ama komikti. durumu sizden iyiydi, sadece ufak tefek kırıklar vardı yüzünde. aldığı darbeler yüzünden geçici bilinç kaybı yaşamış. +darbe mi, ne darbesi?-şimdi siz geldiniz de bu panik oldu ya. işte o an aklına, dolabı sizin üstünüze devirip, o anki kargaşada evden sıvışmak gelmiş garibimin. ahahaha, kusuruma bakmayın. +(garibim!?)-dolabı devirmek için kenarına sertçe vurmasıyla dolabın devrilirken ikiye ayrılması bir olmuş. dolabın ayrılan üst kısmı sizin kafanıza doğru inerken, alt kısmı da onun kafasına yıkılmış ama pek hasar vermemiş. kafası bulanık halde kalkıp hızlıca kapıya koşarken, kapının yanındaki sütunu fark edememiş ve toslamış. bu esnada burnunda ve şakağında kırıklar oluşmuş. tam kapının kolunu tutup açarken de bilincini kaybedip yere yığılmış. +neler kaçırmışım ben böyle?!-evet hikayenin en heyecanlı kısmında bilincinizi kaybetmişsiniz. eh tabi haksız da sayılmazsınız, üzerinize düşen dolap da epey ağırmış anlattıklarına göre. allahtan, güveler mi yemiş ne olmuş da kafanızda kolayca paralanmış yoksa şimdi benim yerime hurilerle takılıyor olurdunuz arşı alada bir yerlerde.+(keşke!)...

senin ağır kelimesiyle ilgili yorumun ne ?

Sitemap